XIII.Akdeniz Kupası, Glyfada, Atina, 2012

Med Cup 2012, Glyfada, Athens

Bir önceki yazımın üzerinden tam bir sene geçmiş. Normal herhalde çünkü araya Ece bebek girdi. Hali ile de vaktimin tamamı onunla dolu. Bu seyahat onunla yaptığımız ikinci seyahat. Daha 1 aylıkken Kemer'e Türkiye Şampiyonası'nın birinci ayağını izlemeye gitmiştik. Yine dart için yollardayız. Bu onunla ilk yurt dışı seyahatimiz. Dilerim daha birçokları olur, çünkü çok güzeldi.

Aman ne çok merak ediyordum ben Atina'yı. Neden mi? Bilmem. Görmedim ya, ondandır. İşte yine sevgili hobimiz dart sayesinde elimde Atina'ya biletim var. 2010-2011 kış sezonunda Efes Enfess takımının enfes oyuncularının tam desteği ile PDO'nun koyduğu ödüle hak kazandım ve İngiltere'de gerçekleştirilen Winmau turnuvasına katılımı hak ettim. Turnuva doğum yapacağım haftaya denk geldiği için ne yazık ki gidemedim ve hakkımı yurt dışı bir open turnuvada kullanmak üzere saklayan PDO'ya müteşekkir kaldım. İşte Atina biletim onların sayesinde elimde. Türkiye'de bayan dartına verdikleri destek için tekrar tekrar PDO'ya yani Atıl Sakin, Cenk Avcı ve Cumhur Bezirci'ye sonsuz teşekkürler.

13.Akdeniz Kupası Yunanistan'ın ev sahipliğinde gerçekleşiyor bu yıl. Yunanistan'a Schengen vizesi ile giriş yapmanız gerekiyor. Benim halen geçerli bir vizem var, Mete ise görevli pasaportu ile çıkış yapacak. Ece'ye ise hem pasaport, hem de vize gerektiği için onun işlemlerini tamamlıyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü'nde bize oldukça çok yardımcı oluyorlar ve başvurumuzu tamamladıktan 3 gün sonra pasaportumuz elimizde oluyor. Vize için çok belge gerekmiyor. Sadece başvuru formu, rezervasyonlar ve seyahat sigortası. Onları da Yunanistan Elçiliği'ne teslim ediyor ve Ece için 15 gün süreli, tek girişli vizeyi alıyoruz. Vize için bebeklerden ücret de almıyorlar.

Bu yıl kafilede 12 kişi ve iki bebek var. Mete Özdemirci, Engin Kayaoğlu, Eser Tekin, Emre Toros, Utku Karaca, Seda Uzunca, Eda Kemaoğlu, Gonca Can, ve Emine Dursun. Ne yazık ki Emine'nin yaşı milli takımı temsile yeterli olmuyor gideceğimiz turnuvanın kurallarına gereğince. Yerini, son dakikada gelen bu haber üzerine, İlayda Uz'a bırakıyor Emine. Kafileye kendi giderlerini karşılamak sureti ile Muharrem Kemaoğlu, Seçil Toros ve ben dahil oluyoruz. Elbette yanımızda bebeklerimiz Emek Toros ile Ece Özdemirci de var. Bu onların ilk uçak ile yolculuğu olacak.


Önce Atina ve çevresi ile ilgili internet araştırmaları: 

Yunanistan'ın başkenti Atina yaklaşık 4 milyon kişilik nüfusuyla oldukça büyük bir kenttir. Kozmopolit ve modern bir kimliği olan Atina, antik çağlarda da önemli bir ticaret ve kültür merkeziydi. Atina'nın kuruluş yeri olan Akropolis, mitolojik öykülerden anladığımız kadarıyla, Athena ile Poseidon'un kentin hâkimiyeti için mücadele ettiği yerdir. Atina ismi, kentin o çağlardaki koruyucusu olan savaş tanrıçası Athena'dan gelmektedir.

Atina’nın yeri Attika’nın başkanlığında belirlenmiştir ve yarımadanın aşağısına, Yunanistan’a kadar ulaşmıştır. Kuzeyde ve doğuda Ymmytos dağları, Pendeli ve Parnitha ile, güneyde ve batıda Saronik koyu arasındaki alçak alanda bulunmaktadır. İklimi Avrupa’daki en ılımlı ve sıcak yazların geçtiği ve turizm için ideal olan bir şehirdir. Merkez ticaret limanı olan Pire Atina’dan bir kaç kilometre uzaklıkta yer almaktadır.

Atina Neolitik çağlardan beri devamlı ikamet edilen bir şehir olmuştur.Yüzyıllar boyunca birçok kere fethedilmeye çalışılmıştır. Ahlaki öğretilerin ve medeniyetin şehir sınırlarını aştığı ve batı uygarlığının anakarası olduğu 5.yy, Atina’nın en parlak çağıdır.

1834’te Atina yeni kurulan Yunan devletinin başkenti olarak seçilmiştir ve şimdi, Akropol duvarlarının etrafında 4.5 milyon nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. Atina bugün, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve ticari açıdan Yunanistan’ın merkezidir.

1896 ve 2004 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan Atina, ibadete açık cami bulunmayan tek Avrupa ülkesi başkentidir.

Kaynak: http://www.atina.gen.tr/atina-genel-bilgiler.htm


15 Mayıs 2012, Salı
THY'nin TK 2159 sefer sayılı uçağı ile 17:0'de Ankara'dan İstanbul'a gideceğiz. Bu uçuş için 15:00'te havaalanında buluşulacak demiş Mete kafileye. Hemen hemen bu saatlerde hazır da oluyoruz. Mete yanında getirdiği formaları dağıtıyor check-in işlemlerimize başlamadan önce. Bu yıl geçen senelerden farklı olarak Federasyon tüm kafileye birer de mont yaptırmış. Ayrıca da iki set t-shirtler de hazır. Onlar da dağıtılıyor.Sonrasında uçağa binmek üzere "check-in" işlemlerimizi tamamlıyoruz. 
 
Kemaoğlu çifti gecikerek bizi biraz heyecanlandırsa da uçağa alınan son yolcular olarak dahil oluyorlar bize. Onları görünce iyice rahatlıyoruz.
 
Kafile olarak yan yana oturmayı başaramıyoruz ve uçağın içinde dağılıyoruz. Aslında bu işlerle ben uğraşırdım her sene ama bu sene vakit bulamıyorum. Mete ve benim yanıma çok şanlıyız ki Engin yerleşiyor ve Ece'nin bu ilk yolculuğunda ona kese kağıdından kuklalar yaparak eğlenmesine yardımcı oluyor.
 
İstanbul'a yaklaşık 40 dakika rötarlı iniyoruz. İç hatlardan dış hatlara geçmemiz ve geçerken de pasaport işlemlerimizi halletmemiz gerekiyor. İşte Mete'nin deyimi ile, "havaalanı olimpiyatları" başlıyor. Mete yurtdışı harçlarımızı yatırmış olduğu için takıma pulları dağıtıyor ve diyor ki: "Koşun, ilk giden uçağı tutsun." Bebek arabalarının uçağın giriş kapısına getirilmesi vakit alıyor. Uçakta bir köpek var ve kafesinde VIP kartı sallanıyor. Uçağa yüklenirken seyretmiş olduğum bu hareketli köpek bebek arabalarını geciktiriyor. VIP olmadığımız için olsa gerek uçağı hosteslerle beraber en son terk ediyoruz. 

Atina'ya gidecek uçağımızın kalmasına 25 dakika var ve biz iç hatlardayız. Bebek arabaları ile normal bir günde acele etmeden bile gitmekte zorlanacağımız bir güzergahı koşmaya çalışıyoruz. Yürüyen bantlara giriş engelli olduğu için bantlara paralel koşmak zorunda kalıyoruz. Yol boyunca sadece Ece'de gözüm. Şaşkınlık içinde bana bakıyor ama hiç sesi çıkmıyor. Pasaport kontrolüne varınca polis memuruna ricacı oluyoruz ve öne geçiyoruz. Başım dönüyor, kalbim yerinden çıkacak gibi. Anonsu duyuyorum: "Kemaoğlu ailesi, Toros ailesi, Özdemirci ailesi..."diye devam ediyor. Daha da hızlanıyoruz. Uçağa alınan kapıya vardığımızda artık adım atacak halim kalmamış oluyor. Mete kapı görevlilerine bavullarımızın yetiştirilmesini rica ediyor. "Kafileyiz, spor müsabakasına gidiyoruz. Bebekler var, bavullar çok önemli" diyor. Uçaktan içeri girdiğimizde herkes bana bakıyor. Yok Ece'nin gülücükler atmasına baktıklarını zannetmiyorum. Bebekli bu yolcu yüzünden rötar yapılmış diye düşünüyorlar herhalde. Neyse ki pilot anons yapıyor: "Bavulları bekliyoruz, kalkacağız." Seviniyoruz. Yolculuğa dair pek birşey hatırlamıyorum. Atina'ya vardığımızda artık akşam oluyor.
20:00'de Atina'dayız. Olması gerekenden tam bir saat sonra. Bavulları beklerken hepimiz nasıl koştuğumuzu anlatıyoruz birbirimize. Hepimizin bavulları da geliyor. Tüm takım dartlarına ulaşıyor yani.
 
Çıkışta bizi bekleyen büyükelçilik görevlisi ile karşılaşıyoruz. Milli takımımızı karşılamaya gelen görevli ile sıcak bir sohbet gerçekleştiriyor Mete. Organizasyonun yolladığı minibüslere yerleşirken kendisine bizlere gösterdiği ilgi için teşekkür ediyoruz ve otelimize ulaşmak üzere yola çıkıyoruz.
 
Turnuvanın yapılacağı otelde konaklayacağız. Otelimiz Congo Palace, Atina'ya 15km uzaklıkta ve güney batı sahilinde, Glyfada'da (Glifada okunuyor).
Bizi almak üzere iki minibüs göndermiş organizasyon. Ancak sığabiliyoruz. Aracı kullanan şoförün Yunanistan milli takımının oyuncularından biri olduğunu çok sonra fark ediyoruz.
 
 
 22:00'de odalarımıza yerleşmiş olarak lobideyiz. Mete harcırahları milli takım oyuncularına imza karşılığı dağıtıyor.
 
Takımımız tüm yorgunluğuna rağmen dartları ile turnuva salonuna geçip kısa da olsa bir antrenman yapıyor. Bu gece erken yatııyoruz. Mete kahvaltı saatini 08:30 olarak belirliyor. Aslında yarın 18:00'de gerçekleşecek açılış törenine kadar planlı bir aktivite yok ama milli müsabakalar bir sonraki gün saat 10:00'da gerçekleşecek ve takımın güne adapte olması gerek diye düşünüyor Mete.
 
Bu arada Ece mi ne yapıyor? O kendini sevdirecek birilerini bulmuş. Emek ise annesi ile çoktan odasına çıkmış.

16 Mayıs 2012, Çarşamba
Bugün saat 16:00'da takım yöneticileri toplantısı ve ardından da 18:00'de açılış töreni var. Yani benim açımdan gezilecek epeyce boş saat var. Gelir gelmez havaalanından ve resepsiyondan aldığım haritaları döküyorum yatağa. Bugünü programlamam gerek. Ece'de kendince yardımcı oluyor.
08:30'da kahvaltıya indiğimizde tüm takım hazır. Herkes dinlenmiş göründüğü için bugünkü gezimize dair programımı öneriyorum. İstikamet Atina. Kabul görüyor ve saat 10:00'da lobiden çıkış kararı veriliyor. İlayda tercihini otelde kalmaktan yana kullanıyor.
 
 
 
Otelimizin bulunduğu bölge oldukça turistik aslında ama buraya kadar gelip Atina'yı görmeden dönmek olmaz diyerek otele 5 dakika mesafede bulunan tramvay durağına ilerliyoruz. Biletlerimizi alıp gelen ilk tramvaya biniyoruz.
 
Yaklaşık 1 saat sürüyor yolculuğumuz. Bu süre içinde Emre Toros, Türkçe konuşan iki ayrı kişi ile sohbet ediyor. Dilimizi duyan dönüp bakıyor bize. Turnuva için geldik diyoruz. Biraz da politika konuşuluyor elbette. Aslında halklar arasında sorun yok diyoruz. Biz sizi seviyoruz diyoruz karşılıklı.
 
 
Son durak olan ve şehrin tam merkezine ulaşmamızı sağlayan, Atina'nın en önemli meydanı olan Syntagma'ya varıyoruz. Meydanın en önemli yapısı olan Parlamento binasının önünde iniyoruz. Binanın meydana bakan ön cephesinde Meçhul Asker Anıtı var. Gelmeden önce okuduğum bilgiler arasında burada yapılan nöbet değişimi töreninin izlenemesi gerekliliği vardı ama bizim öncelikli hedefimiz şehre yukarıdan bakabileceğimiz Partenon'a ulaşmak olduğu için Parlemento binasına sırtımızı vererek yürümeye başlıyoruz. Şehir merkezinde dağılmadan önce Partenon Tapınağı'nı birlikte görelim diye karar verdik yolda. Elimde harita ile öne düşüyorum. Bayılırım harita ile hareket etmeye. Kimseye soru sormadan kendi işimi kendim çözme ihtiyacına çözümdür haritalar. Üstelik her Avrupa kentinde de kolayca bulunur bu detaylı haritalar. Elimdekini havaalanından almıştım.
Tapınağa doğru ilerlerken, alışveriş merkezi olan ara sokaklardan geçiyoruz. Baharatçıların yanında boncukçu ve takıcılar, yanında lokumcular ile zeytinciler. Biri beni buraya gözü kapalı bıraksa, kendimi Antalya'nın kale içi sokaklarında zannederdim. Göz ucu ile hediyelik olabilecek bir şeyler var mı diye tespit yaparak ilerliyoruz Plaka adı verilen bölgenin sokaklarında. Akropolis'in bulunduğu tepenin etekleri Plaka ve Atina'nın en eski yerleşim merkezi. Daracık sokaklarda günlük yaşamı görme şansınız var. Burada geniş meydanlar ya da antik yapılar yok. Gece hayatı burada oldukça canlıymış ama onu görme şansımız olmuyor ne yazık ki.
 
 
Antik Yunan mimarisinin ayakta kalan en büyük eseri olan Partenon Tapınağı, Atina demokrasisinin ve Antik Yunan'ın sembolü olmasının yanı sıra, dünyanın en büyük kültürel yapılarından biri olarak kabul ediliyormuş. Partenon, Perslilerin MÖ 480'de eski Athena tapınağını yok etmesinden sonra yapılmış ve hazine olarak kullanılmış. MS.6yy'da kiliseye çevrilmiş. Osmanlı'nın fethinden sonra ise cami olarak kullanılmış. 1687'de cephanelik olarak kullanılan yapı, Venedik tarafından vurulmuş. Giriş kapısına yanaştığımızda bir bayan yanımıza yaklaşarak, bebek arabaları ile girişin arka tarafta olduğunu söyleyince, gruptan ayrılmak zorunda kalıyoruz. 
Arabaları emanete bırakıp bebekleri kucağımıza alarak devam etmemiz gerekiyor. Bu tercihimizden Emek ve Ece oldukça memnun kalıyor tabi ki. 
 
12 Euro giriş bedeli ödediğimiz tapınak kalıntıları arasında fotoğraflar çekerek yaklaşık 1 saat geçiriyoruz. Grubun geri kalanına rastlayamıyoruz ne yazık ki. Onların fotoğraflarını Eser'in facebook sayfasından araklıyorum:) Eda ve Muharrem'e de gecenin bir vakti ricacı oluyorum ve onlar da beni kırmayarak fotoğraflarını paylaşıyorlar.
   
 
  
  
 
  
   
Ece ve Emek'in karnı bu Partenon turunda doyuyor ama anneler acıkıyor. Derhal babalar yardım için devreye giriyor ve dönüşe geçiliyor. Tapınağın giriş kapısına yakın Plakiotissa Restaurant, kapıda müşterileri karşılayıp iknada başarılı olan beyefendiye hayır denemeyerek seçiliyor.
 
 
Menüden Greek Salad, Souvlaki, ve Ouzo seçiyoruz. Bildiğiniz peynirlisinden bir çoban salata, şiş kebap ve rakı yani:) Kişi başı 15 Euro vererek kalktığımız bu yemekten oldukça memnun kalıyoruz
Ekibimizin geri kalanları ile geri dönüş saatimizi 15:00 olarak belirlemiştik. Parlamento binasının önünden  dönüşe geçiyoruz. Grubun kalanı da bizden bir sonraki tramvaya binmiş. Dolayısı ile gereken saatte hepimiz otelde oluyoruz. Şimdi akşam için hazırlanma zamanı.
 
Açılış töreni hangi ülke ev sahipliği yaparsa yapsın değişmiyor. Önce ev sahibi ülke adına bir kişi konuşma yapıyor. Ardından organizasyonun sahibi ve yöneticisi Michael Savvides konuşmasını yapıyor ve resmi olarak açılışı yapmış oluyor.Sonrasında ev sahibi ülke son olmak üzere alfabetik sıra ile takımlar tek tek sahneye davet ediliyor ve milli marşları dinleniyor. Bu yıl da aynı sırayla gerçekleşiyor ödül töreni. Törene erkek takımımız siyah takım elbiseleri içinde bayraklı kravatları ile katılıyor. Bayan takımımız ise siyah etek veya pantolon üzerine ay yıldızlı siyah fularları ile çıkıyorlar. Burada aklımda sadece bir soru var. Acaba bu organizaasyona  biz ev sahipliği yaparken de milli takımımız yine kendi gardroplarından seçtikleri kıyafetleri aynı fular ve kravat ile mi süslemeye çalışacaklar. Yoksa çok daha şık bir seçim olabilecek mi? Gelecek sene göreceğiz bakalım. Benim hayalimde çok şık bir takım canlanıyor. Bayanların da erkeklerinde ceketli bir takım giydiği mesela. Dilerim gerçek olur. 

Tüm seyahat boyunca sol elimde Ece, sağ elimde makine ile çekim yapmaya çalışıyorum ve eve geldiğimde 1353 fotoğraf çektiğimi görüyorum ama sonuçlara bakınca çok da mutlu olmuyorum. Birçok şey  eksik gibi bu sefer. Bazı takımları hiç fotoğraflayamamışım mesela. Ece ile fotoğrafçılık konusunda kendimi geliştirmem gerekiyor.
 
Ece ve Emek de aynı giyinmeye çalışıyorlar ve ay yıldızlı gömlekleri ile takıma eşlik ediyorlar. Ece kız  milli takımı ile, Emek ise erkek milli takımı ile poz veriyor. 
 
Ülkeler için bir oturum planı düşünülmediği için takımlar dağınık olarak yerleşiyorlar salona ve adı anons edilen takım sahnede yerini alıyor ve milli marşlar herkes tarafından ayakta dinleniyor.
  
 
Sahneye son olarak Yunanistan'ı temsil eden iki takım çıkıyor. Bu organizasyonda geleneksel olarak ev sahibi ülke iki ayrı takım ile temsil ediliyor. Yani gelecek sene erkekler sıralamasında ikinci dörtte olmak da kıymetli olacak. 
Tören sonrasında akşam yemeği için odalarımıza çıkıp kıyafet değişiminde bulunmadan önce herkesin tek tek fotoğrafını rica ediyorum. Sebep mi? Gelecek sene belki bu fotoğraflar kullanılır kitapçıklarda diye. Organizasyonun hazırladığı kitapçıklarda her sene aynı sıkıntı yaşanıyor. Facebook'tan alıntı fotoğraflar milli takım oyuncusu fotoğrafı olarak kullanılıyor ve ben buna üzülüyorum. Ne kadar zor olabilir ki takımı bir yere toplayıp fotoğraf çektirmek diye düşünüyorum. Çok zor oluyor diyor Mete. Bak, Toros'u bile buradayken yakalayamadın diyor.
 
 
 
 
Akşam yemeği otelde. Emek'in uyku saatine denk geldiği için Seçil yemekte bize katılamıyor. Kalan takım aynı saatte masada oluyor. Masamızda ölçülerine uygun olmamakla beraber bir Türk bayrağı var.
 
 
 Bu arada Ece mi ne yapıyor? Onun keyfi yerinde.
Eda, Muharrem, Eser, Gonca, Seda ve ben geceye otelimizin hemen arkasında bulunan Starbucks'ta kahve molası ile devam ediyoruz. İlayda odasında internette vakit geçiriyor. Utku, Engin, Mete ve Toros havuz kenarında Fenerbahçe'nin maçını seyrediyorlar. Fenerbahçe, Bursa sporla yaptığı bu maç sonunda aldığı galibiyet ile 29 sene aradan sonra Türkiye kupasını müzesine götürüyor ve bunu seyretmek de bizim Fenerlilere Atina'da nasip oluyor. Çok geç olmadan yatmak gerek ama takım yine biraz daha dart atıp yatmayı tercih ediyor. Takım için yarın önemli. Sabah kahvaltısı 07:30'da.

17 Mayıs 2012, Perşembe
Takım 07:30'da kahvaltısını yapıp odalarına çıkmış, formalarını giyip dart atmaya başlamıştı ben Ece ile kahvaltıya inerken. Motivasyon çok yüksek ve yüzler çok mutlu görünüyordu. Seçil ve benim kafiledeki fonksiyonumuz turist olmak ise de Muharrem'in başka bir yükü var. O kız takımımıza koçluk etmek üzere Mete tarafından görevlendiriliyor. Muharrem'in de kendi olanakları ile bu seyahate  katılacağı belli olduğunda aklına geliyor bu Mete'nin. Muharrem bu görevi oldukça başarılı bir şekilde yürütüyor. 
  
10:00'da başlıyor ilk maçlar. Muharrem kızların kuralarını, Mete de erkeklerin kuralarını çekmeye gidiyorlar. Maça kimin başlayacağı organizasyonun masasında yöneticiler tarafından kura ile belirleniyor. 
 
Seçil ve benim bugün için yine gezme programımız var. Elimizde harita, ne yapabileceğimize bakacağız. Hava çok iyi değil ama otelde durmak istemiyoruz. Takıma bol şans dileyip ayrılıyoruz otelden. Yine tramvay biletimizi alıp Atina yoluna düşüyoruz. Dün tam bakamadığımızı düşündüğümüz dükkanları gezmek üzere şehir merkezine gidiyoruz. Atina'nın en güzel özelliği, şehrin dağınık bir yapısının olmaması. Turist olarak gezmek isteyeceğiniz her yer birbirine yakın. Ne var ki alışveriş etmek için hiç de zevkli değil. Herşey Türkiye'deki ile aynı. Buradan alıp eşinize dostunuza götüreceğiniz hiç bir hediyelik eşya kimseyi ne şaşırtacak ne de mutlu edecek nitelikte. 
  
   
Sokak arasında bir kafeye girip yemek yiyoruz. Nefis birer hamburger yüzümüzü güldürüyor. Sonrasında gelen yağmur ise şaşkın ediyor. 
 
Otele ışınlanmak istiyoruz. İki bebek arabası ile gezmek zaten epeyce zor. Bir anda elinde meşale ile koşan bir bayan geçiyor önümüzden. Peşi sıra da kameralar ve polis eskortu. Olimpiyat ateşi önümden öylece geçiyor ve ben idrak edene kadar kameramı çıkartıp yakalayamıyorum bu anı. Pek de üzülemiyorum çünkü şu an için içinde bulunduğumuz durum biraz sıkıntılı. Tramvaya 5 dakikalık yürüyüş mesafesindeyiz ama yağmura karşı tek çözümümüz koşmak. Biz de öyle yapıyoruz. Tramvay'a ulaştığımızda halimize acıdığını düşündüğüm bir bayan yardımcı oluyor bize. Hatlar kapalı. Metroyu kullanın ve birkaç istasyon sonra inip tramvaya geçin diyor. İki bebek ve iki yorgun anne olarak gördüğümüz ilk taksiciye yalvaran gözlerle bakıyoruz ve 30 Euro'dan başlayan pazarlık, 20 Euro'ya otele varrmamızla sonuçlanıyor. Yemeğe geçmeden derhal maç sonuçlarını öğreniyoruz. Bugün erkekler ve bayanlar takım maçları yapıldı. Bir de Manager's maçları vardı. Tüm takım sonuçlardan memnun.

Erkekler takımımızın grubunda Italya, Cebelitarık ve Yunanistan'ın beyaz takımı var. Bayan A takımımız olan Seda ve Eda'nın grubunda Yunanistan'ın beyaz takımı, Kıbrıs'ın B takımı ve Fransa var. Bayan B takımımız olan Gonca ve İlayda'nın grubunda ise Yunanistan'ın mavi takımı, Kıbrıs'ın A takımı ve İtalya var. 

İlk maçını Yunanistan ile yapan takımımız 9-1 galip geliyor. Ardından Cebelitarık ile oynayan takımımız, bu maçı da 9-3 kazanıyor. Italya'yı da 9-4 yenen erkek takımımız bugünü na mağlup ve grup birinciliğini garantileyerek kapatıyor.

Bayanlar A takımımız ilk maçını Fransa ile ile yapıyor.Fransa karşısında.4-1 galip geliyor. İkinci maçını Kıbrıs'ın B takımına karşı yapan takımımız 4-2 galip geliyor. Son maçı Yunanistan'ın Beyaz takımı ile Seda ve Eda'nın. Galibiyet serisini 4-0'lık skorla tamamlayarak nefis bir seri çıkartmış oluyorlar.

Bayanlar B takımımız ise önce İtalya ile, ardından Yunanistan mavi takımı ile ve son olarak da Kıbrıs A takımı ile oynuyor. İtalya'ya 4-1, Yunanistan'a 4-3, Kıbrıs'a da 4-0 yenilen B takımımız ne yazık ki galibiyet alamıyor bugün.

Manager's maçları da sevindirici sonuçlarla tamamlanmış. Mete rakibi Gianfranco Ficetolay'ı, Muharrem ise rakibi Leonidas Papadopoulos'u leg vermeden yenmişler. Bugün yapılan maçların yarı final müsabakaları Cumartesi günü yapılacak.

Odaya çıktığımızda BBC'nin canlı yayınını görüyorum. Fotoğraf makinem ile yakalayamadığım olimpiyat ateşi karşımda. Ateş, tören ile Yunanistan'dan olimpiyatlara ev sahipliği yapacak İngiltere'ye teslim ediliyor. Uzun uzun seyrediyoruz. 15km ötemizdeki bu töreni odamızdan izlemek durumunda kalıyoruz.

20:00'de yemekteyiz yine tüm takım ile. Otelin yemekleri çok basit ama bugün sunulan tavuklu menüyü beğeniyoruz. Hepimizin çok aç olmasından mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama memnun kalkıyoruz.
       
  
Emek uyumayı tercih ettiği için yine Seçil, yemekte bize katılamıyor.

Yemek sonrası bir hareket başlıyor. Laptoplar lobiye iniyor, internet erişimi için para toplanıyor. Bu gece PDC Premier League yarı final ve final maçları var. Elbette böyle çok dart oyuncusunun bulunduğu bir ortamda bu maçların birlikte seyredilmesi kaçınılmaz oluyor. Kablolar bulunuyor, bağlantılar çözülüyor ve lobide giderek artan bir kalabalık maçları seyrediyor. 
  
Bu arada Ece mi ne yapıyor? O derin uykusuna geçtiği için annesi onu da alıp herkese iyi geceler diyerek yatıyor.

18 Mayıs Cuma
Bugün tek erkeler, tek bayanlar ve çift erkekler maçları var. Ülke genel puanları için oldukça önemli maçlar. Seçil ve benim bugün için programımız hava kapalı olduğu ve biraz da yağmur başladığı için Atina'nın tek kapalı büyük alışveriş merkezi olan Athens Metro Mall'u gezmek. Takıma bol şans dileyip ayrılıyoruz otelden ve tramvay ile birkaç durak gittikten sonra inip metro hattına geçiyoruz. Metro istasyonunun çıkış merdivenlerinin tam karşısında buluyoruz alışveriş merkezini. İçeri girdiğimizde biraz hayal kırıklığı olmuyor değil hani. Geldiğimizden beri kendimizi başka bir ülkede hissettirecek pek bir yer göremedik. Mağazalar neredeyse Türkiye'deki sıralamaları ile karşımızdalar. Bir tur atıp yemek yemek için bir Meksika restoranını seçiyoruz. Bir Ece acıkıyor, bir Emek. Onları da doyurup yine Atina'nın şehir merkezine gitmeye karar veriyoruz. Sokak aralarında gezmek burada bulunmaktan çok daha iyi elbette.   
 
Tam merkeze geldiğimizde yağmur yağıyor. Alışveriş edemeden kendimizi bir kafeye atıyoruz. Yeni yemek yedik ve yağmur dinene kadar vakit geçirmemiz gerek. İki büyük sıcak çikolata sipariş edip yağmuru seyrederek sohbet ediyoruz. İyi ki gelmişiz diyoruz yine de. Benim merakım da giderilmiş oluyor Atina ile ilgili. Sokak satıcılarından bir şemsiye alıp koşarak tramvaya gidiyoruz. 
Otele döndüğümüzde yine takım mutlu.

İşte maçların sonuçları:

Tek Erkekler
Engin Kayaoğlu, Fransız rakibi Thibault Tricole'yi 4-1, Yunanistan oyuncusu Chorianopoulos Thedore'yi 4-0 yenerek çeyrek finale çıkıyor ve çeyrek finalde de Loris Polese'yi 4-2 yenerek yarı finale kalmış oluyor.

Eser Tekin, bugün şanssız bir başlangıç yaparak ilk rakibi Malta'dan John Ciantar'a 4-1 yeniliyor.

Emre Toros da aynı şekilde talihsiz bir skorla, 4-3, İtalyan oyuncu Luca Catallo'ya yeniliyor.

Utku Karaca, İtalyan Gianluca Grillini'yi 4-3, Cebelitarık'tan Manolo Vilerio'yu ise 4-1 yenerek çeyrek finale çıkıyor. Çeyrek finalde ise Kıbrıs'ın oyuncusu Dave Brown'ı 4-2 yenerek yarı finale kalma başarısını gösteriyor.

Tek Bayanlar
Seda Uzunca, Yunanistan takımından Evi Nakka'ya karşı 4-0 aldığı galibiyetin ardından, İtalyan oyuncu Giada Ciofi'ye 4-1 yeniliyor.

Eda Erdem Kemaoğlu, Kıbrıslı oyuncu Susan Burkill'i 4-1 yenerek ikinci maçını Yunaistan'In oyuncusu Margeta Chatzi ile yapıyor ve 4-0'lık bir skorla finale çıkıyor. Yarı finalde maçı Giada Ciofi ile.

Gonca Can, ne yazık ki ilk maçını İtalyan oyuncu Barbara Osti'ye karşı 4-2'lik bir skorla kaybediyor. 

İlayda Gözde Uz da maalesef ilk maçını Yunanistan'ın oyuncusu Polita Varouxi'ye karşı 4-1'lik bir skorla kaybediyor.


Çift Erkekler
Engin Kayaoğlu-Eser Tekin  çifti ilk maçında Vichos Manos-Manasis Stavros çifti ile oynuyor ve 4-0'lık bir galibiyet alıyor.İkinci maçını ise Demetris Georgiou-Alin Patru çiftini 4-2 yenerek alıyor Eser ve Engin. Bu maçlar sonunda çift erkekler finaline hak kazanıyorlar.

Emre Toros-Utku Karaca çifti ilk maçlarını Lampropoulos Antonis-Portokalis George çifti ile yapıyor ve 4-2'lik bir galibiyet alıyorlar. Ne yazıktır ki 2. maçlarında Martin Goodin-Nicolas Thuillier çiftine 4-2 yeniliyorlar.

Özetle, Cumartesi günü oynanacak tüm yarı finallerde Türkiye olarak varız.
 
Yemekten sonra artık yağmur yağmadığı için çevre gezisi yapalım diyoruz. Otelin çevresi oldukça hareketli. Barların ve kafelerin yan yana sıralandığı sokaklara yaklaşırken Eda ve Muharrem ile derin bir muhabbet içindeyiz. Birden oldukça kalın bir sesin bir şeyler söylediğini ve aynı anda da korkunç bir metal gürültüsü duyuyoruz. Ne olduğumuzu bilemeden Eda ve ben yerimizden sıçrıyoruz. Biraz uzaklaşıp ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Upuzun bir direğin yanından geçerken direk üzerindeki kapakçık otomatik olarak açılmış ve açılırken de ne olduğunu korkudan anlayamadığımız bir şeyler söylemiş. Halimize hem gülüyoruz, hem de korkumuzu atlatmaya çalışıyoruz. Yarın gelir buraya ne olduğuna bakarım diyorum içimden. Biraz dolaşıp yine kendimizi Starbucks'a atıyoruz. Otele dönünce tam yine biraz antrenman yapıp yatıyor.
 
Kemaoğlu çifti Federasyon'un yaptırmış olduğu montları ile sokaklarda epey ilgi çekiyorlar.
 
 

19 Mayıs Cumartesi 
Bugün yarı final ve final maçları var.  Sabah yine erkenden ayaktayız. 08:30'da kahvaltıya indiğimizde Türkiye masası boş. Takım çoktan kahvaltısını yapmış, giyinmek üzere odalarına çıkmış. Bu yıl takım ile kahvaltıya hiç yetişemedim. Ece etkisi biraz da tabi. Her gün aynı menüyü sundu otel bizlere. Biz de her gün aynı tabağı alıp yedik. İlk defa bir Akdeniz Kupası'nda zeytin de vardı menüde ve üstelik lezzetliydi. İnanılmaz ama buna sevindik.

Bugün bütün yarı finallerde varız. Oldukça önemli ve heyecanlı bir gün olacak. Seçil ile otelde kalma konusunda hemfikiriz. Hava güneşli ama biz maçları tercih ediyoruz. Lobide oturur, takip ederiz maçları diyoruz. Maçlar 10:00'da başlayacak ve saat henüz 09:00. Ece ile biraz civarı gezelim istiyorum.
 
 
Resepsiyondan aldığım harita elimde dolaşıyoruz. Otele 10 dakika uzaklıkta bu yörenin en işlek merkezi var. Tramvay ile geçerken görmüştük. Dün gece gezdiğimiz sokaklardan oraya ulaşıyorum. Aklımda öncelikle gece ayaklarımızı yerden kesenin ne olduğunu bulmak var. Cadde üzerindeki dükkanların çöpleri düşünülerek inşa edilmiş olduğunu tahmin ettiğim konuşan çöp kutusuna yanaşıyorum. Üzerinde küçük bir ağaç dikili bu geniş çaplı direğin üstünde otomatik açılan gri pencereden çöpünüzü atabiliyorsunuz. Oldukça değişik bir çöp toplama şekli. Etrafında hiç çöp olmadığına göre de kullanışlı görünüyor. Bizde olsa bu kapak bazen çalışmaz ve direğin kenarı çöp ve çöp suyu ile dolardı diye düşünerek uzaklaşıyorum.  
Gözüme yeni kurulmakta olan pazar yeri takılıyor. Birkaç tezgah tamamlanmış. Neyse diyorum. Maçlardan sonra gelir bakarım. Yerel her tür pazarı gezmeye bayılırım çünkü.
 
Kısa turumu tamamlayıp otele döndüğümde maçlar da başlamak üzere. Takıma bol şans dileyip; Gonca, İlayda, Seçil, Emek ve Ece ile birlikte lobideki yerimizi alıyoruz.

İlk olarak çift erkekler yarı finali var. Engin ve Eser, Yunanistan'ın mavi takımına karşı oynadıkları oyun ile 4-3'lük bir galibiyet alarak finale çıkıyorlar.
 
Ardından bayanlar takımı yarı finalinde Seda ve Eda, İtalyan milli takımını 4-1 yenerek finale çıkıyorlar. İkinci kez çok seviniyoruz.
 
3.Maç, tek erkekler yarı finali. Utku Karaca, Kıbrıs'lı oyuncu Steve Claxton'u 4-1 yenerek finalde yerini rahatlıkla alıyor. Lobide yine sevinç çığlıklarımız var.
 
Bu arada Ece mi ne yapıyor? O kendini oyalamayı başarıyor. Keyfi yerinde, gelene gidene çığlık atıyor. Emek ile lobide oturuyorlar. Ben de kimi güvenilir görürsem, Ece'yi kucağına bırakıp içeri koşuyorum. Son dart videolarını bu şekilde yakalıyorum.
 
Sırada tek bayanlar yarı finali var ve Eda stage'de yerini alıyor. Eda'nın rakibi İtalya milli takımının yıllardır değişmeyen oyuncusu, Giada Ciofi. Eda rakibini 4-3 mağlup ederek finalde yerini alıyor. 
 
Hepimiz yine çok seviniyoruz ama Eda'nın sevinç çığlıkları unutulmaz oluyor. Haklı sevincine ortak oluyoruz.  

Takım erkekler yarı finalini milli takımımız Malta ile oynuyor. Nefesler tutuluyor çünkü durum 8-8.  
 
  
  
Takımın kazanma inancı elbette ki oldukça yüksek. Duygu Karaca'nın okunmuş çörek otları yerini Utku Karaca'nın Hıdırellez bilekliğine bırakmış durumda. Faydasını görmedik desek yalan olur vallahi.

Durum berabere olduğu için takımlar salondan çıkıp toplantı yapacaklar ve son maça takım adına kimin çıkacağına karar verilecek. Takımımız çok çabuk geliyor geri. Fotoğraf çekmek için peşlerinden gitmek üzereyken salona geri dönmüş oluyorlar. Engin, kendinden emin adımlarla stage'de, tüm takım nefesini tutmuş şekilde arkasında...ve takımımız finalde ama videosu ne yazık ki yok çünkü kendimi maçın akışına kaptırmışım.
 
Bu görme şansını; birini milli sporcu olarak, diğerlerini kendi imkanlarımla yakaladığım, 3. Akdeniz Şampiyonası. Hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Bütün finallerdeyiz. Öğlenden sonra nefis geçecek biliyorum. 

Şimdi sırada ne mi var? Yöneticiler yarı finali. Bayanlar ve erkekler takımları yöneticilerimiz aynı anda yarı final oynuyorlar ve finale kalıyorlar.
Final maçlarına kadar 1 saat ara veriliyor.

Milli takımımızın öğlen yemeğini yemesi gerekiyor. Ne yazık ki organizasyonun paket programına öğlen yemeği dahil değil ve otelde yenebilecek hiç bir şey yok. Biz de en yakın fast food seçeneklerinden yararlanıyor ve karnımızı otelin bahçesinde doyuruyoruz. Biraz lobide biraz bahçede vakit geçiriyoruz. Hava çok güzel, yüzlerdeki ifade de öyle. Herkes çok mutlu görünüyor. Haklı bir mutluluk.
 
 
Bu arada Emek ve Ece mi ne yapıyor? Otelin lobisini kendilerine mesken tutan bebeklerimizin keyfi yerinde.Turnuvanın yapıldığı salon, otelin giriş katında yer aldığından, oyuncular için maç aralarında lobide dinlenmek ve sohbet etmek mümkün oluyor.
   
Ve işte finaller...

Yöneticiler finali
İlk final maçı Türk erkek takımı yöneticisi Mete Özdemirci ile Türk bayan takımı yöneticisi Muharrem Kemaoğlu arasında. Bu maçı 4-3 Muharrem alıyor. Yöneticiler kupası onun. Ne yazık ki salonda, yemek saatine denk geldiği için geçen senelerde olduğu gibi kimse kalmamış durumda. Zaten bu "Muz Kupası" adı verilen yöneticiler maçlarının kaderi bu. Bu finalin sonucunda bir kupanın Türkiye'ye gideceği garanti olduğu için maç oldukça dostane ve eğlenceli geçiyor. Fransız milli takımının yıllardır yanında taşıdığı maskotları köpek bu maçın en dikkatli neredeyse tek seyircisi ne yazık ki.
 
Çift erkekler finali
Bu finali ne yazık ki fotoğraflayamamışım.  Engin ve Eser ikilisi Yunanistan'ın John Michael ve Kostas Pantelidis oyuncularından oluşan takımına karşı 4-2'lik bir galibiyetle 1.liği alıyorlar. Lobiye takımımızın sevinç nidaları ulaşıyor ve Seçil ile ben de skordan bu şekilde haberdar oluyoruz.

Bayanlar takım finali
Seda ve Eda, rakipleri Fransa'ya ne yazık ki 4-1 yeniliyorlar. Üzüntülerini saklayamıyorlar. Hepimiz bunun olabileceğini söylesek de onlar yıkılmış görünüyorlar. Olsun diyoruz. Bu elde ettiğiniz skor, bayanlar takım kupasını almamız için de oldukça önemliydi. Lobide onları teselli işi Seçil'e, bana ve özellikle Muharrem'e düşüyor. Muharrem, Eda'yı, çıkacağı tek bayanlar finali öncesinde tekrar motive etmek için üstün bir gayret gösteriyor.
Tek erkekler finali Utku ile Yunanistan milli takımından Kostas Pantelidis arasında oynanıyor. 3-3'e gelen maç yüreklerimizi ağzımıza getiriyor ve Utku'nun o son atışı ile çığlıklarımız ve alkışlarımız salonu dolduruyor. Neyse ki o anı yakalayabiliyorum. Utku'nun sevincini bastırıp centilmenliğini öne çıkartarak,  nasıl önce  rakibini ve hakemleri tebrik ettiğini de kimselere anlatmaya çalışmam gerekmiyor bu şekilde. Böylelikle Engin Kayaoğlu'nun iki sene önce Malta'da ülkemize getirdiği ilk Akdeniz Kupası Tek Erkekler Şampiyonu madalyasının yanına bir madalya da Utku'dan gelmiş oluyor. 
Tek bayanlar finalini Eda, Fransa'nın milli takımının vazgeçilmez oyuncularından Carol Frison'a karşı oynuyor ve 4-0'lık çok net bir galibiyetle hak ettiği ünvana, "2012, Tek Bayanlar Akdeniz Şampiyonu" olmaya hak kazanıyor. Salon alkışlarımızla ve Eda'nın sevinç çığlıkları ile inliyor. Böylelikle, geçen sene İlayda Gözde Uz'un ülkemize getirdiği Tek Bayanlar Akdeniz Şampiyonu madalyasının yanına bir madalya da Eda'dan gelmiş oluyor. Muharrem'in psikolojik desteğinin payı çok büyük bu başarıda.
Erkekler takım finali
Erkekler takım finalini Fransa ile oynuyor takımımız.
 
Durum 8-8 olunca ürpertici bir sessizlik hakim oluyor salonda. Takımımız salonun dışına çıkıyor ve kimin son legi oynayacağına karar vermeye gidiyor. Yine çok hızlı ve kararlı şekilde dönüyorlar salona. Bu maçı almamız, takımlar şampiyonluğumuzu etkilemiyor ama önemli. Engin, Türk takımı adına son legi oynayacak.
 
Ne yazık ki Engin'in kaçırdığı 94 out karşısında rakibi 96 out yaparak  Fransa'yı 1.liğe taşıyor. Bu bizi biraz burksa da kesinlikle tadımızı kaçırmıyor.Takımlar ikinciliği de bize uygun. Çünkü çok güzel oynadı takım ve genel sıralamada 1.liğimiz kesin.

Yüzümüzdeki gülümsemeyi hiçbir şey bozamaz. Aşağıdaki fotoğraf bunu çok güzel anlatıyor bence. Fotoğraf çekmek istediğimi söylediğimde kimse beni kırmıyor ve aşağıdaki kareleri yakalayabiliyorum. Mete bayrağımızı tören için getiriyor. O kadar çok sahneye çıkacağız ki.
 
 
 
Otelin bahçesinde ödül töreni hazırlıklarının bitmesini bekliyoruz neşe içinde.
 
Salon tören için hazır olunca içeriye geçiyoruz. Önce ev sahibi takım adına bir teşekkür konuşması yapılıyor. Ardından da Michael Savvides kapanış konuşmasını gelecek yıl Ankara'da görüşmek üzere diyerek sonlandırıyor. Ben bu cümleye nedense yine heyecanlanıyorum. Ev sahibi olmak çok güzel olacak. Bence onlara bugüne kadar görülmemiş  bir organizasyon sunacağız diye geçiriyorum içimden. Çünkü Avrupa Şampiyonası'na yaptığımız ev sahipliği herkesi şaşkına çevirmiş ve çok mutlu etmişti. Yine yaparız.
 
İlk olarak bu organizasyonda emeği geçen hakemler sahneye davet ediliyor. Herkes ayakta alkışlıyor kendilerini. Emekleri çok. Hiçbir sıkıntı anlatılmıyor hakemlerle ilgili salonda.
Önce tek bayanlar mücadelesinde 3.lüğü paylaşan İtalyan Giada Ciofi ile Yunanistan takımından Giota Sfakioti, ardından da 2.lik madalayasını almak üzere Fransız takımından Carole Frison sahneye davet ediliyor.
 
Ve elbette büyük bir coşku ve gurur ile ayakta alkışladığımız Akdeniz Şampiyonası Tek Bayanlar 1.si Eda Erdem Kemaoğlu sahnede yer alıyor. Eda'nın o sevimli ve içten çığlıkları duyuluyor.
Çift bayanlarda 3.lüğü Kıbrıs ve İtalya paylaşıyor. Seda Uzunca ve Eda Erdem Kemaoğlu 2.lik kürsüsündeler.
 
Bu yıl 1.lik Fransa'nın oluyor.
Tek erkeklerde 3.lüğü Engin Kayaoğlu ve Steve Claxton paylaşıyorlar. 2.lik ise Yunanistan milli takımından Kostos Pantelidis'in.
 
Ve 1.lik kürsüsünde 2012 Akdeniz Kupası tek erkeler şampiyonu olarak Utku Karaca yerini alınca hepimiz ayakta alkışlıyoruz.
Çift erkeklerde 3.lüğü Yunanistan ile Cebelitarık paylaşıyor. 2.lik ise Fransa'nın.                                                          
 
Ve yine 1.lik Türkiye'nin. Engin Kayaoğlu ve Eser Tekin, Çift Erkekler 1.si
Ne hissettiğimizi göstereyim:)
Erkek takımlar 3.lüğünü Cebelitarık ve İtalya paylaşıyor. 2.lik ise Türkiye'nin.
 
Erkek takımlar 1.liği madalyasını finalde bizi yenen Fransa alıyor.
Yöneticiler kupasında 3.lüğü Panagiotis Vazeos ile Tony Demanuele paylaşırken Mete Özdemirci 2. oluyor.
 
Muharrem Kemaoğlu ise 1. oluyor. Yöneticiler arasındaki bu kupanın ödülü bir muz. Muharrem muzunu gururla kaldırıyor havaya. Elbette bir de kupa veriyorlar Muharrem'e.
 
Muharrem çok dostane bir şekilde "Banana split" öneriyor Mete'ye:)
Şimdi takımlar için kupa zamanı. Genel puan toplamında bayan ve erkek takımlarına birer kupa veriliyor. Bu kupayı ilk defa alıyor Türkiye. Hem de iki branşta birden. Salonu inletiyoruz Türkiye olarak. Takımlarımıza çok ama çok yakışıyor bu kupa. Dilerim gelecek yıl Ankara'da gerçekleşecek olan XIV.Akdeniz Şampiyonası'nda da alabiliriz bu kupaları. Evimizde de inletiriz o zaman ortalığı.
 
İşte tüm takım sahnede parlıyor. Ece de eksik kalmıyor bu coşkulu kutlamadan ve babasının kucağında sahnede yerini alıyor.
Şimdi otelin arka bahçesindeyiz. Yine takım fotoğrafı çekelim istiyorum. Bu seferki madalyalı ve kupalı.
 
 
Bir tane de Ece'li rica ediyorum. Bayanlar takımından sayılır o da:)
 
1 saat sonra gala yemeği var. Kişi başı 25 Euro vererek katıldığımız bu yemek yine otelin yemek salonunda. Ne yazık ki çok özenilmemiş. Açık büfe düşünülmüş bu organizasyondan çok memnun değiliz açıkçası ama keyfimizi kaçırmıyor bu durum. Çünkü masamızda iki şahane kupa var. Takım oyuncularımız açılış töreni için uygun görülen kıyafetleri ile katılıyorlar geceye. Diğer takımlardan bence daha göz alıcı görünüyorlar. Belki de mutlulukları yüzlerine yansıdığı içindir. Ne yazık ki Seçil ve Emek yine yemekte bizimle olamıyorlar. Toros onların odasına yemek servisinde bulunmak zorunda kalıyor. Dileriz bir sonraki organizasyonda Emek de bizlerle yemeğe katılacak kadar büyümüş olacak. 
Yemek için bir DJ tutulmuş. Tatlıya geçilmek üzereyken müziğin ritmi değişiyor ve masalar arasında hafif kıpırdanmalar başlıyor. Dansı tetikleyen parçalarla DJ ortama hareket katmaya çalışıyor. Aslında şampiyon masa biziz ama bizimkilerde hiçbir kıpırtı olmuyor. Sonra Toros ayaklanıyor. Şaşırdınız değil mi? Yok canım, elbette ki dans etmek için değil. Kupayı sırtladığı gibi iyi geceler dileyerek yatmaya gidiyor. Fiziksel yorgunluğun yanı sıra manevi de bir yorgunluk var takımda. Takım hareketlenmek için biraz nazlanıyor. Ne varsa Italyanlarda ve Cebelitarıklılarda var. Onlar hareketlendiriyor ortamı, biz de seyrediyoruz.    
 
 
Bu arada Ece mi ne yapıyor? Yorgunluktan baygın düşmüş uyuyor.
Sonra Mete ve Utku kalkıyor ayağa. Limbo zamanı diyorlar.
Ardından Utku, Seda ve Gonca'da dahil oluyorlar eğlenceye. Öyle de olması gerekiyor. Bu gece bizim gecemiz.

Ece ile bizim gecemiz 23:00 gibi bitiyor. Takıma iyi geceler dileyerek ayrılıyoruz. Yarın WDF puanlı open turnuvamız var.

20 Mayıs 2012, Pazar
Bu sabah ben de heyecanla uyanıyorum. Burada bulunma sebebim olan turnuva için heyecanlıyım. Çok uzun süredir ne yazık ki elime dart alabilmiş değilim. Yine de gülünç gelebilir ama iyi oynamak istiyorum. Maçlar 12:00'de ama biz 09:00'da kahvaltıdayız. Yine bir kısa yürüyüş yapalım diyerek otelden ayrılıyoruz. Güneşli bir havada deniz kenarında yürüme şansımız oluyor. Balık pazarını geziyoruz. Dünkü coşku hepimizi biraz yormuş ama yüzlerdeki mutlu ifade hala yerini koruyor. 
 
  
  
Dün kurulurken gördüğüm pazar yerine doğru yürüyor ve pazarı geziyoruz. Hiç bir şey dikkatimizi çekmiyor ne yazık ki. Çok sıradan ürünler var tezgahlarda. Hayal kırıklığı oluyor epeyce.
 
  
Sonra meydanda bulunan kilisenin içinden gelen seslere yöneliyorum. 1940'ta yapımı tamamlanmış olan St. Constantine ve Helen Kilisesi bir Yunan Ortodoks kilisesi. Girişine kırmızı halılar serilmiş kilisenin içindeki kalabalığı merak edip yanaşıyorum ama içeri tam girmeye cesaret edemiyorum. Kameramı havaya kaldırıp bir kaç kare fotoğraf ile neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorum. Kimselere soru soramayacağım kadar sessizlik var içeride. Usulca dışarı çıkmak zorunda kalıyorum. Sıradan bir pazar ayini değil gibi geliyor hepimize.
 
  
Otele döndükten sonra biraz ısınıyor ve maçlarımızı bekliyoruz. Open turnuvada kimin kimle maç yaptığını ve sonuçları takip etmek zor oluyor benim için. Birinci maçımı alıyorum ama ikinci maçta yeniliyorum. Tüm takım ben maç yaparken Ece ile ilgileniyor. Bir ara Utku'nun kucağında içeri giriyor Ece ve yüzüm aydınlanıyor. Galiba ilk ve tek T20'yi o zaman atıyorum. Ne şanslıyım ki takımın tamamı özenle Ece ile ilgilendi bu seyahat boyunca. Bu vesile ile de ben bugün maçlarıma çıkabildim. 

Yavaş yavaş lobide çoğalıyoruz. Elenen kendini koltuklara atıyor. Lobide tavla bulup zar bulamayan ikiliye IPhone ile zar uygulaması desteği yapıyorum, işe yarıyor.
 
Seda ve Eser yola devam ederlerken bünyede açlık baş gösteriyor. Seçil bugün bizimle yemeğe katılacak ve onun içinden güzel bir balık yemek geçiyor. Kırar mıyız? Hemen kısa bir araştırma yapıp otele en yakın yerel balıkçının adresini alıyoruz. Engin, Gonca ve İlayda, Seda ile Eser'e eşlik edecekler ve sonrasında bize katılacaklar. Yalnız kalmadıkları için içimiz biraz rahatlıyor.

Yine deniz kenarından giderek ulaşıyoruz önerilen restoran Maridaki'ye..
 
Kareli masa örtülerinin üzerine köşeleri bağlanmış plastik bir örtü geçiriyorlar ve 4 masayı birleştirerek bize uygun bir düzenleme yapıyorlar bu çay bahçesinden bozma ama sevimli restoranda. Balık diyoruz hepimiz. Küçük ve kızarmış balık yiyelim. Restoranın adını aldığı ve hiçbirimizin yedikten sonra bile Türkçe adını bilemediğimiz Maridaki sipariş ediyoruz. Elbette yanında salata ve kalamar ile. Biraz da meze seçiyoruz. (Türkiye'ye dönünce Mete, yediğimiz balığın aslında İzmarit olduğunu öğreniyor.)
 
 
 
 
  
Hava soğumaya başlıyor yemeğin sonuna doğru. Hala Eser ve Seda'dan ses yok. Bir süre sonra çok acıkan Engin de dahil oluyor aramıza ve Eser'in 3.olduğunu ve ödül törenini beklediğini söylüyor. Hava karardı ve artık deniz de görünmüyor. Dolayısı ile bu soğukta onları daha fazla bekleyemeyeceğimize karar veriyoruz üzülerek. Neyse ki yanlarında Gonca ve İlayda var diye de geçiriyoruz içimizden. Sonra Eser'den haber geliyor: Seda Şampiyon. Çok ama çok seviniyoruz. Türkiye yine iki ödül kazanmış oluyor bu turnuvadan da.
Otele dönmek üzereyken kısa bir çevre turu daha mı yapsak diyoruz. Uzaktan gelen çan seslerine doğru yöneliyoruz. Ağır adımlarla ilerleyen bir kortej görüyoruz. Ne olduğuna anlam veremeden seyrediyor ve sonuna takılıp gidiyoruz. Döndüğümde öğrenebiliyorum ancak bunun Glyfada'da bulunan kiliseye ismini veren St.Constantine ve Helen için her yıl yapılan bir anma töreni yürüyüşü olduğunu. Sabah gördüğümüz tören de şimdi anlam kazanıyor dolayısı ile.
 
Geceyi Chocolate Cafe'de sonlandırıyoruz Utku, Eda ve Muharrem ile. Dart üzerine koyu bir sohbet ediyoruz. Dedikodu demek şık olmaz di'mi?

Seda ve Eser'in ise başarılarını Hard Rock Cafe ve TGI Friday's de Gonca ile kutladıklarını öğreniyoruz. Haklılar tabi. Biz bekleyemedik ki onları.

21 Mayıs 2012, Pazartesi
Bugün 11:30'da bizleri hava alanında karşılayan minibüsler gelecek ve otelden alıp hava alanına götürecek.  Uçağımız 15:00'te. Sabah kahvaltı sonrasında önce Starbucks'ta sabah kahvemizi içiyoruz, sonrasında da yakında bulunan bir süpermarkete nefis bir yoldan gidiyoruz. Portakal ağaçları sıralanmış sokak o kadar güzel ki.
 
 
Bu arada İlayda yine bilgisayar başında. 
Küçük bir alışverişin ardından otele dönüp son hazırlıklarımızı tamamlıyoruz ve lobide toplanıyoruz. 
 
Mete geldiğimiz günden beri resepsiyondaki beyler ve bayanlar ile koyu bir tartışma içinde. İstediği sadece kendi imkanları ile gelenlerin faturasının kafileden ayrı kestirilmesi. Hepimiz minibüslerdeyiz ve hala aynı problem için kendini parçalayan Mete'yi bekliyoruz. Nihayet o da hazır.
 
Otelin bahçesinde rastladığımız oyuncularla vedalaşıyoruz ve minibüslere yerleşiyoruz.

Check-in için bir saat süremiz olduğundan üst katta bulunan Mc Donalds'ta vakit geçiriyoruz. Utku sayesinde en eğlenceli vakti Ece geçiriyor.
Check-in sırasına girdiğimizde Türkiye'den bisiklet turuna gelmiş bir sporcu kafilesi ile karşılaşıyoruz. Elimizdeki kupalar elbette merak konusu oluyor. Açıklaması da çok gurur verici. 

Free Shop bölgesinde biraz alışverişten sonra uçakta yerimizi alıyoruz. Havalanmadan önce hosteslerden ikisi yanımıza gelip aldığımızın ne kupası olduğunu detaylı bir şekilde sorunca aklımıza pilotun bizimle ilgili bir anons mu yapacağı fikri geliyor ki havalandıktan sonra yapılan ilk anonsun sonunda pilotumuz Türk Milli takımını, aldığı başarıdan ötürü tebrik ediyor. Elbette ben de kayıta hazır beklediğim için bu konuşmayı yakalayabiliyorum.
Kalkışımız tam saatinde ama varışımız öyle olmuyor. Bir türlü inemiyoruz İstanbul'a. Yine yer hizmetlerinin grevinden payımıza düşen sıkıntıyı alıyoruz. İner inmez başlıyor yine bir koşturmaca. Pasaport sırasındaki kalabalığa da yapılabilecek bir şey yok. Görevlinin birinin elindeki megafondan anonsunu duyuyorum. Ankara yolcularına sesleniyor. Yanaşıp buradayız diyoruz. "Çabuk iç hatlara geçin ben uçağa gelişinizi bildireyim" diyor. "Acele edin." İyi de nasıl. Uçağa vardığımızda yine herkes çoktan yerine oturmuş oluyor. Ben yine uçuşa dair bir şey hatırlamıyorum. Ankara'ya varabildiğimiz için oldukça memnunum. Eve dönüş, hep güzel oluyor. 

İner inmez abimle telefonlaşıyorum. Bugün Efes Enfess'in yani takımımın maçı var. Eser, Utku ve Muharrem'in derhal maça yetişmesi gerekiyor. Mete'ye dönüp gözlerimi mümkün olduğu kadar sevimlileştirip: Acaba biz de mi gitsek? diyorum. Kırmıyor. Ece'nin kıyafetlerini arka koltukta değiştirip onu hazırlıyorum. Biz de, eve gitmeden kendimizi The House'a atıyoruz. Herkesi görmek çok güzel geliyor bana. Yolculuk yorgunluğuna rağmen Utku da, Eser de, Muharrem de şahane oynuyorlar. Galibiyetimize de sevinip eve dönüyoruz.

Herşeyi ile çok güzel bir seyahat oluyor benim için. Milli takımın başarısının yanı sıra uyumu, keyfi, birbirine desteği çok güzeldi. Gözüm ve aklım Duygu Karaca'yı da aradı sık sık takımda. Bu onsuz ilk seyahatim ve eksikliği üzücü. Onun takıma kattığı farklı bir enerji olduğu şüphesiz. Aslında burada olmamasının sebebini biliyor olmak daha da üzücü. Keşke daha adaletli oynanabilseydi Türkiye Şampiyonaları diye geçiyor içimden. Keşke göz göre göre yanlışlıkların yapılmasına izin verilmemiş olsaydı ve kırılıp uzaklaşmasaydı değerli oyuncular. Belki ileride değişir diye umuyorum. 

Tüm takıma Ece adına teşekkür etmem gerekiyor. 1 hafta boyunca ondan ilgilerini hiç esirgemediler. Ece ile oynadılar, ona yemek yedirdiler. Kucak istedi, gezdirdiler. Onunla dans ettiler, uyurken ben fotoğraf çekebileyim diye başında beklediler. Ece galiba anne ve babasından çok takım ile vakit geçirdi bu seyahatte. Herkese tek tek sonsuz teşekkürler.
 
 
 
 
 
 

  Gelecek yıl Ankara'da yapılacak olan XIV.Akdeniz Şampiyonası'nda görüşmek üzere...


Pınar Özdemirci
02.06.2012,Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder