Budapeşte Açık Dart Turnuvası-Mayıs 2006

Saat 20:30. Eve varalı yaklaşık iki saat oldu. Yorucu bir gündü ama yaşadıklarımızı kağıda dökmezsem yok olmasından, unutulmasından korktum. İşte böyle başladım bu yazıya...

Herşey dart-tr listesine gelen bir mail ile başladı. Dart milli takımı federasyon desteği ile ilk defa resmi olarak Budapeşte’de yapılacak turnuvaya gidecekti ve kafileye katılımın tüm isteklilere masraflarını kendileri karşılamaları halinde açık olduğu belirtiliyordu.

25 Mayıs 2006 Perşembe
8 kişilik milli takım kafilesi 15 kişi ile yola Ankara-İstanbul-Budapeşte güzargahı için  THY seferi ile yola çıktı. 
İlk durak İstanbul. Kafilemiz kredi kartlarının avantajlarını kullanırlar ve kendilerini “lounge”lara atarlar. Bankalarının sunduğu ücretsiz hizmetin tadını sonuna kadar çıkartırlar elbet...Orada değildim ama ben fotoğrafların yalancısıyım valla...
 
Aynı gün ben de iş seyahati için bulunduğum Berlin’den kafileye katılmak üzere patronumu ikna ederek Budapeşte’ye ulaştım. Onlar “Lounge” keyfi yaparken ben de “Easyjet” firmasından aldığım biletle uçak içerisinde yiyecek ve içeceğin parayla satıldığı bir uçuş gerçekleştiriyorum.


Hemen Macaristan hakkında internetten kısa bilgiler vereyim:
DEVLETİN ADI: Macaristan Halk Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: Budapeşte
YÜZÖLÇÜMÜ: 93,030 km2
NÜFUSU: 10.600.000
RESMİ DİLİ: Macarca
DİNİ: Roma Katolikliği
PARA BİRİMİ: Forint (Grubumuzun bunu telaffuz etmekle ilgili biraz sıkıntısı oldu..Koint(Seçil), Förint(Sevi), Dirhem(Edikler), HAF(Mete). Zaten kur değişimi de ayrı problemdi. Kimimiz önce Euro’ya, kimimiz de önce YTL’ye çeviriyordu. Hepimizin çarpanları farklıydı :)
 Neslihan daha resmi bir yol seçmişti. Cep telefonunun “kur dönüştürücü” opsiyonundan seyahat boyunca hepimiz yararlandık.
Macaristan Bayrağı
Saat 17:00. İşte herkes odasına yerleşti. Yok pardon. Ercü, Bora ve Gürhan dışında.. Onlar aynı odayı paylaşacakları için biraz sıkıntılı. Verilen odaya 3 kişi ayakta sığamamışlar. Neyse dedik, ikna ettik: “Gece geç gelecek, yorgun ve biralı olacaksınız...ne gerek var daha çok para vermeye...” İkna oldular gibi sanki...Odalarına yerleşmişler ama resepsiyonist ile hala oda ücreti pazarlığı yapıyorlar...başardılar :)

İlk akşam programımız otel bahçesinde karara bağlanıyor. 
 
Toplu taşıma araçları kullanılacak
 ve yerel gösterilerin de yer aldığı, mahzen içine inşa edilmiş “Borkatakomba” isimli restorana ulaşılacak.


3 kişilik oda sahiplerimiz hariç tüm ekip kırmızı metro hattındayız.  Seyahat sonunda hem fikiriz: “Birkaç senelik toplu taşıma kullanım hakkımızı burada kullandık.” Metro için bilet opsiyonları var. “Turist Kart”, 1,2, veya 3 günlük alınabiliyor. Bütün toplu taşıma araçlarından sınırsız yararlanabiliyorsunuz. Üstelik bazı müzelerin giriş ücretlerinde indirim de yapılıyor. Ceyda ve ben bunu tercih ettik. Grubun kalanı tek yön bilet almakta ısrarcı. Tek yön bilet 185HUF. Hiçbir araca binerken bilet kontrolü yok. Yakalanmazsanız sorun yok yani. Bazen kontrol için vagona iki kişi biniyor ve bir anda kollarına geçirdikleri görevli kollukları ile kontrole başlıyorlar. Biletsiz binişin cezası 2500HUF. Aramızda yakalanana kadar biletsiz gezmeyi tercih edenler oluyor. Bu durumda: “ Budapeşte’de ulaşım bedava..!” kanısındalar.
 
Yaklaşık 1 saat süren yolculuk sonunda restorandayız. Ulaşıncaya kadar adını söylemeyi de birazcık öğrendik :)

Mahzen içinde dev şarap fıçıları ardı ardına yerleştirilmiş. İki tarafı açık, kırmızı büyük fıçıların içine 4 kişilik masalar konulmuş. Fıçıların önünde birkaç fotoğraf çekip içeriye doğru yürüyoruz.
 
Uzun masalar, sahneyi dik kesecek şekilde yerleştirilmiş. 4 ayrı grup yerleşmiş bile.

Masamızın üzerine konulmuş Türk bayrağına sevimli tepkilerimizi saklayamıyoruz.
 
Otel aracılığı ile rezervasyon yaptırmıştık. Türk olduğumuz bilgisi üzerine bayrağımız masanın ortasında yer almış; fiks olarak anlaştığımız menüden talebimiz dışında olarak domuz eti çıkartılmış, yerini kaz etine bırakmıştı.

Restoranın sahibi olduğunu düşündüğümüz bey bize oldukça sıcak bir ilgi gösteriyor. Yerlerimizi gösteriyor ve ilgilenmek için şöförümüzün nerede olduğunu soruyor. Hafifçe gülümsüyor; değiştirdiğimiz metro ve otobüsleri düşünüyoruz.

Yemek servisi aşlıyor. Alevler üzerinde yanarak gelen Mcaristan’a özel “Gulaş” çorbalarımızı zevk mırıltıları ve övgü dolu cümleler içerisinde içiyoruz.
İşte size gulaş çorbası tarifi:
MALZEME:
1 kg.


90 ml.
250 gr.
60 gr.
40-60 gr.
60 ml.
750 ml.
20 adet
300 gr.



YAPILIŞI:
(10 kişilik) Haşlamalık, yağsız, 2 cm 'lik kuşbaşı doğranmış etleri tuzlayıp biberleyin. Yağı bir tencerede kızdırın. Etleri ilave ederek hafifçe renk alıncaya kadar sote edin. Kıyılmış soğanı ekleyerek tencerenin kapağını kapatın. 3-4 dakika soğanları bu buharda yumuşamaya bırakın.

Unu ve kırmızıbiberi katıp karıştırarak biraz pişirin. Domates püresini ve ardından et suyunu sürekli karıştırarak tencereye ilave edin. Bir taşım kaynatın. Kefini alın. Tuz ve biberini kontrol ederek tencerenin kapağını kapatın. Ateşi kısarak (ya da orta ısıdaki bir fırına sürerek) yaklaşık 1,5-2 saat etler iyice yumuşayıncaya kadar pişirin.

Taze, küçük boy, yıkanıp kabuklu bırakılmış patatesleri tencereye katın ve sosun altında kalmalarına dikkat edin. Eğer yemeğin sosu üzerlerini örtmüyorsa biraz et suyu ilavesi yapın.

Tencerenin kapağını kapatarak patatesler de yumuşayıncaya kadar pişirme işlemini sürdürün. Kef oluştuysa alın. Baharatını kontrol edin. İsteğe ve damak zevkine bağlı olarak ateşten almadan hemen önce çok az krema veya çırpılmış süzme yoğurt ilave edin.

Gulaşı, üzerinde, su hamuru ile hazırlanmış, tuzlu suda haşlanıp tereyağında sote edilmiş niyokkiler (çay kaşığı büyüklüğünde) ile servis yapın.

Sunum ve miktar gayet göz doldurucu. Ardından ızgara etlerimiz salata üzerinde garnitürü ile sunuluyor.
Bu arada başlıyor müzisyenler masaları gezmeye ve turların getirdiği masalarda misafirlerin ülkelerine özgü parçalar çalmaya. Sonra bize de uğruyorlar ve masadaki bayrağımızı gören grup "Katibim" ile giriş yaparak eğlenceli gecemize oldukça güzel bir renk katıyorlar. Hepimiz de onlara eşlik ediyoruz.

Sofrada hazır bulunan beyaz şaraplarımız bitmiş. Kırmızı şarap servisi başlıyor. Bu arada sahnede güzel müzikler eşliğinde yerel danslar başlıyor. Dansçı Macar bayanlardan biri tuttuğu gibi Muzo’yu masamızdan sahneye alıyor.
Geldiği andan itibaren Macar kızlarına övgüyü eksik etmeyen Muzo, bu vesile ile bir öpücük kapmayı başarıyor...tamam tamam..gözü bağlıydı ama olsun...peki onu da söyleyeceğim: ardından bir de erkek öpmek üzereyken gözleri açılıyor....Sahneden alkışlar arasında dönerken “KIRMIZI” diye bağırıyor masamıza...durur muyuz... “BEYAZ” diye karşılıyoruz....hem de birkaç defa. Yan masanın ilgisini çekmişiz. Uzak Doğu’lu bir bayan yanaşıp nereli olduğumuzu öğreniyor: “Haaa TÖRÖK.” Öyle deniyor bizlere oralarda.

İşte şimdi de Toros sahnede. Ona da bir güzel Macar bayan, yerel danslarında eşlik ediyor. Hepsinin elbetteki fotoğrafları ve hatta video görüntüleri var elimde :)

Hadi Toğkan dayanamadın değil mi? Yerinde bir rahat duramadın değil mi? Servis elemanlarından birinin elinde balon cam içinde şarap var. 50-60cm uzunlğundaki imbiğinden Toğkan’ın ağzına şarap servisi yapıyor....hala devam ediyor..ama hala...Toğkan dur...! Bir şişeye yakın şarap midede yer alınca duruyor...ya da şişedeki şarap bitince...belki ikisi de aynı anda...
Yine alevler içinde servis edilen tatlımızın ardından yemeğimiz sona eriyor.
İlk gecemiz bitmesin daha diyoruz. Dışarıda bizi bekleyen 3 taksi var. Kendimizi bir gece kulübünün önünde buluyoruz. O da ne? Sevi önden bize sesleniyor: “Striptiz bar burası.” Hep beraber geri çekiliyoruz :)  İlgilenenler için fotoğraf koyma şansım olmadı ama kulübün internet sitesi cazip olabilir. www.palaceclub.hu Taksicilerle görüşen ve öneri talep eden grubun erkekleri olunca, bize burayı uygun görmüşler. Derhal taksilere geri dönüyoruz.

Yeni mekanı söylüyorum: OLD MAN’S. En azından tecrübe etmişliğim var. İş nedeniyle daha önce iki defa bu şehirde bulunmuştum. O zamanlardan aklımda kalmış. Bir zamanların London Pub’ına benzeyen mekandan grup memnun.
 
Seçil, Sevi, Vuslat ve Neslihan bir anda yok oluyor. Bir saatin sonunda dans etmekten oldukça yorulmuş geri geliyorlar. Gitmek gerek. Taksilerle pazarlık yapılıyor. 3000HUF ödenecek. Bir taksi taksimetreyi açık unutuyor: 2300HUF yazan mesafe için pazarlık yaparak 3000HUF ödemiş olduğumuzu görüyoruz :)

26.05.2006 Cuma 
08:30 : Neredeyse herkes kahvaltıda. Bugün için bir kaç gruba bölünerek şehir gezilecek. Herkes dilediğini yapmakta serbest. Bazı odalar “Kahvaltı hazır.” denerek aranmış. Kahvaltıya inen şaşkın. Bu nasıl bir otel hizmeti diye düşünüyorlar.

Uykuyu tercih eden DJ Ayhan’ı odasında bırakan Sevi, federasyon adına aramızda bulunan Suat Bey, kafile başkanımız Mete (5 senedir eşim olur kendileri) , Neslihan, Vuslat, Toğkan-Ceyda Edik ailesi ve ben bugün için otobüs ile şehir turu planladık. Turun süresi üç saat. Bedeli 4000HUF. Toğkan’ı öne doğru itiyor ve bekliyoruz. Hepimiz öğrenci olduğumuz için!!! Kişi başı 3000HUF ödüyoruz. 8 kişiyiz ama 7 kişi sayılmışız. Daha ne olsun..
Turumuz boyunca Budapeşte’nin bütün tarihi mekanlarının önünden geçiyor, kulaklıklarımızla tarihinde neler yaşadıklarını dinliyoruz. Birkaç noktada otobüsten iniyor ve fotoğraf çekimi yapıyoruz. Ta ki son durağa doğru yaklaşana kadar keyfimiz oldukça yerinde. 
 
Bekliyorduk seni yağmur. Birdenbire de gelinmez ki. Önden azıcık çiseleseydin bari... Otobüsümüzün üstü açık üstelik. Dağıtılan şemsiyeleri çadır yapıp kendimize, turu rengarek şemsiyeler altında tamamlıyoruz. Keyfimizden hiçbir şey kaybetmiyoruz.
Sadece “HÖSÖK MEYDANI” (Kahramanlar Meydanı) aklımızda biraz ıslak olarak kalıyor.
 
 Yemek molasının ardından alışveriş için huzursuzlanan biz bayanlar için şehrin en ünlü alışveriş sokağı olan VACI UTCA’ya yürüyoruz. Tuna nehrine paralel olan sokak Peşte tarafında. Erszebet Köprüsü’nden başlayarak, büyük ve tarihi bir Pazar binasının önünde “MARKET HOUSE” veLiberty Köprüsü”nde bitiyor. Biz de Pazar yerine geldiğimizde yorgunluktan bitiyoruz.


Tabi bir de Vaci Utca sokağını VACI UT. caddesi ile karıştıranlar var ki; onlar köstebek misali koca caddeyi metro duraklarından kafalarını çıkararak talan ediyorlar...nafile çaba...Bu isim benzerliği Toros ailesini ilk gün oldukça yorgun düşürüyor. 
Otele dönmemiz gerek. 17:00’da otelden hareket edilecek ve turnuvanın yapılacağı yere ulaşılacak. “Dünya ne küçük” deyiminin sağlamasını şehir turumuz boyunca iki kere Muzo ile, bir kere de Gürhan ile karşılaşarak yapmış oluyoruz.

18:30’da otelden çıkabildik. Herkes ısınma turnuvası için hazır. Formalarımız üzerimizde olunca birlikte güzel bir görüntü veriyoruz. Elimde fotoğraf makinem sürekli bu görüntünün peşinde 3 gün geçirdim. 16 kişi asla biraraya gelmedi. Yok yani öyle bir poz.
Isınma ve tanışma turnuvası bay-bayan karışık ve bireysel olarak düzenlenmiş. Birkaç saat sonunda hepimiz Gürhan’ın arkasındayız. Bir tek o kalmış. İlk 8’e kalan tek oyuncumuz. Sevinerek kucaklıyoruz.
Bazılarımız acıkmış. FATAL” adında bir restoranı internetten keşfetmiş ve Toros ile paylaşmıştım. Bugün öğlen denemişler. Şiddetle tavsiye ettiler. Denemek üzere yola çıktık. Otel gidiş güzargahımız üzerinde. Birkaçımız dinlenmek üzere otele dönecek, diğerleri de yemek için şehir merkezine gidecek. Plan güzel, uygulama yanlış oldu. Türkiye’den farklı,  alışkın olmadığımız bir ulaşım var burada. Metro yer altından gidiyor. Üstte ise tramvay ve otobüs hatları var. Hem bugün daha yeni sayılırız. Ne var 14 durak kadar ters yöne gittiğimizi anlamadıysak...Otele vardğımızda saat 23:00 olmuştu. Aç kalan Sevi, Ayhan, Mete, Pınar dörtlüsü, çareyi ayaküstü birşeyler atıştırmakta buldu. Muzo ile karşılaştık. O da bir dönerci bulmuş. Hemen ona da eşlik ettik. Neyse ki sabah kahvaltısında hepimiz sağlıklıydık...

27.05.2006 Cumartesi 

İşte büyük gün. Turnuvanın ilk günü. Tüm takım gayet zinde bir şekilde kahvaltıda. Yine bazı odalar, “Kahvaltı hazir.” Bilgisi için aranmış. Kahvaltıya inenlerin bazıları bu uygulamadan memnun.

Maçlar 10:00’da başlıyor. 09:15 otelde oyuncu kalmamıştı. Ceyda ve Sevi ile günümüzü planladık. Bugün şehrin görülmedik yerini bırakmayacaktık. Öyle de oldu nitekim. Gün boyunca turnuva gelişmelerini telefon ile takip ettik. “Margit Adası”, “Vagdahunyad Kalesi” ve civarındaki panayır alanını, tanıtım kitapçığında bahsi geçen şehir pazarlarını gezdik. 
    
17:00 civarı tabanlarımız sızlıyordu. Suat Bey’in şehir merkezinde olduğunu biliyorduk. Hemen alo dedik. Nehrin kıyısında oturuyordu ve bulduğu yer çok güzeldi. Öyleyse biz de dahil olmalıydık. Başladık kendisini verdiği tarife göre aramaya. Beyaz köprüden sonra, iki köprü arasındaydı, ikinci köprü yeşildi ve karşısında güzel binalar vardı :) Tuna nehri üzerinde, Buda ile Peşte arasında tam 7 tane köprü var. Bunlardan bir tanesi beyaz gerçekten. Erszebet (Elizabeth) Köprüsü. Ne var ki sağındaki ve solundaki köprülerin ikisi de yeşil ve karşıya bakınca birçok güzel bina vardı... Buluşmamız 40 dakikayı buldu. Günün yorgunluğu nehir manzarası karşısında güzel bir sohbetle atıldı.
Maçların sona erdiği ve oyuncuların çok aç olduğu haberi gelmişti. Derhal harekete geçtik ve yer ayırtmak üzere Vaci Ut sokağı üzerinde no:67’de bulunan “FATAL”’a gittik. Kapıdaki kalabalık neden bize ancak 23:00’te yer bulabileceğimizi gayet açık ispatlıyordu. Sokak üzerinde, aramızda çok aç olanları doyurmak ve grubun geri kalanı ile buluşmak üzere “Mc Cain” isimli Hollanda’nın patates çeşitleri ile ünlü restoranına oturduk. Neredeyse herkes bir araya gelmişti.
 
Saat 23:00 olduğunda aç olan sadece 6 kişi kalmıştık. Fatal’ın yolunu tuttuk. Restoranın ünü porsiyonlarının ölçüsünden kaynaklanıyor. Ahşap tabaklar üzerinde servis edilen yemekler oldukça iştah açıcı bir görüntü ile servis ediliyor. Rezervasyonsuz gitmemek gerek. Farklı bir akşam yemeği için tercih edilebilir. Üstelik ekonomik.
Karides Salatası                   Kızarmış Balık
 
 Bonfile                                          Albardos Kebap
Bizler yemek derdinde iken bir bar keşfeden grupun başına gelenler hala gizemli. Kızlar o geceyi anarlarken hala kıkırdıyorlar. Neler yaşandı bilemeyiz ama fotoğraflar biraz ipucu verir belki...
28 Mayıs 2006 Pazar 
Bugün eşli maçlar başlayacak. Takım 09:00 civarında kahvaltıda. Zaten odalara gelen “Kahvaltı hazır” telefonu geç kalmaya müsade etmiyor.

Bugün benim derdim fotoğraf çekimi. Suat Bey, 25 yıldır Budapeşte’de görev yapan Anadolu Ajansı muhabiri arkadaşı Mehmet Bey’i aramış ve aktivitemizden haberdar etmişti. 10:00 civarında maçların yapıldığı salonda hazır bulunacak ve görüntü alacaktı. Herkes formasını yanına almış olarak salondaydı. Başladım birkaç fotoğraf çekmeye. Maçlar başlamak üzere, boardlarda ısınma atışları yapılıyor, benim derdim ise takım fotoğrafı. Tabii kimse anlamaz beni:) Birkaç yalvarıştan sonra olabildiğince çok sayıda kişiyi bir kareye toplayabiliyorum:)

11:00 civarında Muhabirimiz geliyor. O da benden daha başarılı olamıyor. Röportaj yapmak isteyen muhabirimiz, turnuvanın en başarılı sonuç olan bayan oyuncusu Seçil’i konuşmaya ikna edemiyor. Hadi ama Seçil, biz çok gurur duyduk senin başarından...Cık...Ben de ikna edemiyorum. A aaa Bora ve Toros’da ısınmaya gitmiş çoktan. Zaten Bora’nın gözlerini benim flaşlarım epey zorlamış. Bkz. Takım fotoğrafı :)
Eşli maçlar başlarken Ceyda ile düşüyoruz yine yollara. Otelimizin yakınında büyük bir alışveriş merkezi var. Bugünkü planımız oralarda gezip, sonrasında otelde dinlenmek. Kadınsal dürtülerimiz gereği her dükkana girip çıkıyoruz. Saatin farkında değiliz. Maçları biten yemek yemek için yanımıza geliyor ve dolaşmaya devam ediyoruz. Gezdiğimiz “ARKAD” alışveriş merkezi yakın zamanda açılmış. Alt katında yemek alanı var. Her çeşit fast-food yiyecek  bulmak mümkün. Birçok ünlü zincir mağazanın şubesi var içeride. Yolun hemen karşısında da “IKEA” var. Onu da geziyor ve otelimize dönüyoruz. Aslında herkes otele dinlenmek üzere gelmiş ama hiçbirimiz rahat durmuyoruz. Aklımda guruptaki tüm dijital fotoğraf makinelerini toplayıp, fotoğrafları laptop’ıma atmak var. Bunun için gerekli adaptörü zaten bugün satın aldım. Endişem, daha sonra kimseye ulaşamayıp fotoğrafları görememek. Herkesi odasında rahatsız edip makineleri topladıktan sonra arşivleme işlemim başladı. Bu arada yatağımızın üzerini kamera sahibi misafirlerimizle doldurmuş ve Mete’yi yatakta rahatsız etmiş olmuştum :)   Neyse ki alışkın o benim fotoğraf hastalığıma!

Bu küçük toplantı sırasında Toğkan’ın da aldığı ödülünü görme şansımız oluyor. Töreni kaçırmıştık ama ödül almış fotoğrafını çekmeyi başarıyorum.
Hep birlikte son kez şehir merkezine gitme kararı verdik. Ne de olsa son gecemizdi. İçimizde birşeyler kalsın istemedik.  Lobide buluşuyoruz. Otelden çıkış işlemlerimiz biraz vakit alıyor. Hesaplarla ilgili problemimizi Toros ve Mete üstlendi. Bu arada ben de internet yardımı ile “online check-in” işlemimizi sonuçlandırıyor ve hepimizi uçağın ortasında yan yana oturtmayı başarıyorum. 


Şehir merkezine gidebilmeyi iyice öğrenmiştik. Kırmızı metro hattının zaten ilk durağındaydı otelimiz. “ASTORIA” durağında inecek ve yine kendimizi Vaci Utca sokağında bulacaktık.
Grubumuzun ortak hareket edebildiği tek nokta yemek yemek. Hep beraber yenilen Burger King menülerinin ardından yine dağılıyoruz.
Edikler ve Özdemirciler olarak kararımız nehir turu yapmak. Şehir gece oldukça güzel. Nehrin iki kıyısında yer alan tüm tarihi mekanlar hep aynı şekilde ışıklandırılmış. Şehir 20 asırlık zengin bir geçmişe sahip. Tekne turlarının kalktığı noktaya vardığımızda son teknenin kalkmak üzere olduğunu görüyoruz. Yine hepimiz bir adım geri çekilerek Toğkan’ı gişe önünde bırakıyoruz. Gezi 1 saat sürecek. Fiyat kişi  başı 4500HUF. Elbette derhal öğrenci oluyoruz ve kişi başı 3500HUF ödeyerek kendimizi oldukça lüks bir geminin içinde buluyoruz. Gezi boyunca 2 kadeh içki ikramı da var.
 
    


Gezimiz boyunca Erszebet Köprüsü, Özgürlük Köprüsü, Teknik Üniversite,                                      Ekonomi Üniversitesi, Parlamento Binası, Pazar Binası, Macar Fen Bilimleri Akademisi ve Zincirli Köprü görüyoruz. (Aşağıdaki fotoğraflar internetten)
Tarihi binaların önünden geçerken önümüzdeki plazma televizyonlardan içlerine ait görüntüleri takip edebiliyor, kulaklıklarımızdan tarihçeleri hakkında bilgi ediniyoruz. Üstelik Türkçe. 30 ayrı dilde yayın yapılıyor.
Saat 23:30 Artık otelimize dönüyoruz. Son pazarlık yine Toğkan tarafından taksi ile yapılıyor.

Yarın sabah erken kalkılacak...Mete yine resepsiyon ile hesap üzerine konuşurken ben çoktan uyuyorum.

29 Mayıs 2006 Pazartesi 

06:30 Hepimiz kahvaltıdayız. Bugün kimse aramıyor “Kahvaltı hazır.” diye. Çünkü o da bavul hazırlama derdinde. Eh be Toğkan...ancak bu kadar başarılı olunur. Kimse tanımadı seni valla. Ne var ki herkes de uyandırılmaktan memnundu zaten.

Toros ailesi “Budapeşte’de ulaşım bedava!” diyemiyor artık. Son kez şehirden otele gelmek için kullandıkları metro hattında kontrole takılmışlar. Cezası 5000HUF. Pazarlık sonucu 2500HUF ödemişler. Onlar için Budapeşte’de ulaşım artık bedava değil sadece ucuz...!
  
Taksilerimiz kapıda bekliyor. Taksi başına 5500HUF ödeyerek havaalanına ulaşıyoruz. Taksi yolculuğumuz boyunca şoförümüzün telefonu hiç susmuyor. Otelden arıyorlar. Öğreniyoruz ki; Neslihan, Vuslat, Suat Bey ve Bora’nın bineceği taksinin gidişine otel yetkilileri izin vermiyor.  Odalardan 3 tanesinin anahtarı teslim edilmemiş. Beyler ellerini cebine atıyor. Taksi şöförümüz kızgın. Önce Mete ve sonra onunla dalga geçen Toğkan ceplerinden anahtarları çıkarıyor, taksi şöförüne teslim ediyor. Diğeri de Muzo’nun cebindeymiş. Haber otele ulaşıyor, kafilemizin son taksisini rehin olmaktan kurtarıyoruz.

İşte havaalanı. Yeteri kadar erken geldiğimiz için rahatız.
 
İşlemlerimizi tamamlıyor, “free shop” bölgesine ulaşıyoruz.
  
Biraz alışverişten sonra uçakta yerlerimizi alıyoruz. Herkes yorgun. Sağımda Suat Bey, solumda Mete ile birlikte seyahatimiz boyunca çekilen tüm fotoğrafları gözden geçiriyoruz.

İstanbul’dan kalkış saatimiz 15:00. Havaalanındaki sıkıntılı uygulama gereği pasaport işlemlerimizden sonra dış hatlar terminalinden çıkıp, iç hatlar terminaline ulaşıyoruz. Herkes birbirini grubumuza en uygun yerde, North Shields’ta bira içerken buluyor.
    
Macaristan’ın ünlü bir likörü var “UNICUM”. Toros ailesi bu likörün cep boyunu almış. Elbette tatmadan duramadık. Neye mi benziyor? Ben ne desem boş. Bırakayım da fotoğraflar konuşsun...
 
 
16:00 Ankara’dayız. O küçücük dış hatlar terminalinde neredeyse kimseyi göremeden dağılıp gidiyoruz. Ne yazık ki, seyahatimize dair birkaç kelime edemeden, vedalaşamadan, ne güzel bir ilk yaşandı bile demeden şehre doğru farklı vasıtalarla dönüyoruz. Neden diye aklımdan geçiriyor fakat cevap bulamıyorum.

Dönüş yolunda Mete telefonda seyahatimiz ile ilgili demeçini www.darttr.com için arayan Ahmet’e veriyor. Daha evimize varmadan bütün bilgiler yayınlanmış bile. Harika bir iş çıkartıyorlar doğrusu.

Tadilatta olan yol üzerinden Havaş durağına ancak 1 saat sonra ulaşabiliyoruz. Bizi bekleyen abimi görünce oldukça seviniyoruz.

Nihayet eve varıyoruz. Keyifli bir yorgunluk var üzerimde. Aklımdan sadece bir tek şey geçiyor: “Yine gitsek ya...” 
 
Öncelikle Mete’ye, federasyonda göstermiş olduğu çabaları sonucu  bu seyahate vesile olan bir numaralı kişi olduğu için,

Suat Bey’e, resmi görevli olarak aramızda ilk defa bulunmasına rağmen bizlere hiç yabancılık çektirmediği ve resmiyet hissettirmediği için,

Ceyda’ya bu yazıyı hazırlamamda eksik etmediği yardımı ve seyahatteki keyifli eşliği için,

Ceyda, Neslihan, Sevi, Vuslat, Muzo ve Toros’a seyahat fotoğraflarını benimle paylaştıkları için,

Bütün oyunculara, Türkiye yazılı formalarına layık oyunculuk çıkarttıkları için,

Teşekkürlerimle..

Pınar ÖZDEMİRCİ







1 yorum:

  1. Güzel bir seyahat geçirdiğinize sevindim. Türkçe rehber iyi bir şans olmuş. Tarihçesi oldukça önemli bir şehir bence. Dilerim ben de bir daha gitme fırsatı yaratırım. Birkaç kez gidilebilecek ve her seferinde eminim ki çok farklı anılarla dönülebilecek bir şehir olduğunu düşünüyorum...Yağlı boya tablo da seyahatinizi unutulmaz yapmış, güzel bir seçim :)

    YanıtlaSil